Tuesday, February 2, 2016

OBOGS!



Arabada trafikle uğraşırken, algılarım seçici davranıp radyodaki şarkıdan kelimeler kapmaya başladı:


"Ground control...
... check ignition... engines on"

Aşk desen değil, toplumsal mesaja da benzetemedim; dedim ki "ne ayak bu çalan?" Trafiğin boğuşma sonucu "ölmüş" olmasından yararlanıp biraz daha kulak kabarttım; yetmeyince internetten baktım:
Şarkı, yakınlarda kaybettiğimiz İngiliz pop efsanesi David Bowie'ye ait çıktı: şarkıcının klasik bestelerinden "Space Oddity". Üniversite'deki sıra dışı arkadaşımız Selin the 1st'ün Queen'le birlikte idollerinden olan Bowie; şarkıda uzaya çıkıp görev sırasında uzayda kaybolan astronot karakteri Binbaşı Tom'u canlandırmış. Şarkının sözleri (kaybolacağını anlayan astronotun karısına veda mesajı dahil) yerdeki kontrol merkezi ile uzay pilotu olarak Binbaşı Tom'un arasındaki telsiz konuşması şeklinde. Biraz hüzünlü, ama çok güzel bir parça. Senin gibi büyük sanatçılar dilerim çoğalır, Bay Bowie!

Uzay temalı bir çok parçası olan David Bowie, bana geçenlerde oksijen konusunu araştırırken ilham verdi: neden uçaklarda da uzay istasyonlarında yapıldığı gibi oksijen üretilen cihazlar kullanılmıyor, diye düşündüm. Suyun elektrolizini temel alan (lâkin bir süre sonra cortlayan) ana sistemin yanında, örneğin ISS uzay istasyonu içinde yedek sistem olarak belli bir sürelik kimyasal reaksiyonla oksijen sağlayan "oksijen kandilleri" kullanılmış. Uçak yolcuları için sözünü ettiğimiz kimyasal kandillere benzer bir sistemin mevcut olduğunu biliyoruz; fakat bu sistemin sağladığı süre 10-15 dakika gibi kısa bir müddet olmasaydı da, herhangi bir basınç kaybında pilotlar yaradana sığınıp uçağı 30 küsur bin feet'lerden 10.000'li irtifalara daldırmak zorunda kalmasalardı diyorum...
Bu durum da cabası!

... İyi Olmaz Mıydı?

Kaldı ki, tüpe sıkıştırılmış oksijene bağımlı kokpit ahâlisinin de durumu farklı değil. Örneğin, bir sebepten içeriyi duman basmışsa, 100% oksijen kullanmak mecburiyetinde olan iki pilotun toplam 15 dakikaları var. Bu süre içinde duman tahliye edilebilir ve acil iniş yapılabilir, kabûl; ama şu oksijen bir şekilde kendi havasını üreten bir sistemden gelip de bu zaman limitleri biraz daha gevşese, acil durumlarda hayat daha bir bayram olurdu, düşünsenize...

Gerçi şoktayım: bunu benden önce düşünmüşler!

OBOGS (İsme bak!)

"Onboard Oxygen Generation System", yani "Uçak içi Oksijen Üretme Sistemi" adı verilen bir sistem daha varmış; tabii ki sadece savaş uçaklarında! Honeywell, Cobham gibi firmalarca savaş uçakları için geliştirilen bu sistem aslında tam olarak oksijen üretmiyor; ama hava yoğunluğunun ve basıncının çok düşük olduğu yüksek irtifalarda bile iş görebilen bir tür yoğunlaştırma görevini başarıyla üstleniyor.

Malumumuz; büyük çoğunluğu Nitrojen (azot) gazından oluşan her gün soluduğumuz havanın, azottan sonra gelen en kalabalık nüfusunu Oksijen gazı temsil ediyor; bu ikisinin dışında kalan gazların ise mevcudu yüzde beşi geçmiyor. OBOGS çirkin adlı sistem, Honeywell'in broşürüne göre, temel olarak motorlardan çıkıp soğutuculardan (heat exchangers) geçerek kendisine ulaşan basınçlı havayı (bleed air), Nitrojen moleküllerini süzme özelliği taşıyan Zeolite adında bir maddeden geçiriyor. Kendi ifadeleriyle "moleküler süzgeç (molecular sieve)" işlevi gören Zeolite tüplerinde Nitrojen'den arınan hava, meydanı boş bularak %95'e kadar bir çoğunlukla tek başına iktidara gelen Oksijen'iyle birlikte yoğunlaştırılıyor. Saf oksijen özelliği taşıyan bir gaza dönüşen havamız, sistemin yapısına göre normal (banâl) havayla harmanlanarak uçağın içine veya maskelere gönderiliyor.

Kulağa ilk bakışta iyi geliyor; ama bu sistemin yolcu uçaklarına entegre edilmesi için biraz daha zaman geçecek gibi görünüyor. Zîra, sistem birazcık "sabıkalı"...


Ballı da Olsa Ekşi Yoğurt

Biz saf oksijeni çok faydalı, kan yapan bir şey sansak bile (kendi adıma mı konuşsam?!) broşürde ağzından bal akan Honeywell'in söylemeyi unuttuğu bir şey var: önce kısmen bağlanarak uçması yasaklanan, ardından da azamî uçuş irtifaları ve uçuş süreleri sınırlandırılan Raptor'lar.

F-22 Raptor'lar ve Kazan Kaldıran Pilotları

Gerek 2010 yılında ABD'nin Alaska eyaletinde meydana gelen çakılma olayında, gerek 2012'de ard arda yaşanan havada oksijen yetersizliği olaylarında; Yıldız Savaşları'na koysanız sırıtmayacak F-22'ler, diğer yandan, taşıdıkları ana oksijen sistemi OBOGS'larla epey bir baş ağrıtmışlardı. Zîra 2012 yılında iki ABD F-22 pilotunun, nedenini uçağın yetersiz oksijen sistemine bağladıkları "hipoksi benzeri" rahatsızlıkları 60 Dakika programında kamuya anlatmaları ve bu uçakla uçmayı reddettiklerini açıklamaları bu olayların tepe noktası olmuşa benziyor. Raptor'lar yeniden uçuşa alındı alınmasına; ama önce irtifa ve uçuş süresi kısıtlamasıyla, 2015'te ise yalnızca yeni bir "yedek" oksijen sistemi taşımaya başlayarak.



Anlaşılan, şimdilik acil durum alçalışları basınç kayıplarında bir numaralı kurtarıcımız olmaya devam edecek. Emniyetli uçuşlar.
***

No comments:

Post a Comment