Thursday, February 27, 2014

Havada Unutulan Minik Kuş (@£#$%&!!!)

Ucan herkesin kendine gore bazi hatiralari olur ya; bu gece cocuk tarafima Celik Adam'i seyrettirirken aklima Florida Melbourne'deki kulecinin beni nasil havada unuttugu geldi.

Ekranda, butun diger zuzaylilar gibi dunyayi ele gecirmeye ABD'den baslamaya karar vermis olan Krypton guclerine karsi Superman, kahraman ABD ordusu ve onun turlu savas oyuncaklari mucadele ediyorlardi. Kahramanlarimiz dusmani yenmek icin Superman'in eski uzay takasini kullanarak uzayda bir kara delik acmaya niyetliydiler. Tabii "S" armali pasli taka ucma yeteneginden yoksun kaldigi icin onu gokyuzune cikarma gorevi bir C-17 Globemaster askeri kargo ucagina dusmustu. Amerika'lilarla Krypton'lular carpisirken, gozum iri kiyim kargo ucagina takildi ve beni bu ucakla ayni hava sahasina, gecmise isinladi.

Seyrine doyulmayan C-5 Galaxy
Aksamustu serinlikte okulun Cessna 172'lerinden biriyle, artik bitmesine 15-20 saatlik serbest ucus zamani kalmis olan egitimim icin Melbourne havaalanindan kalktim. O gun amacim inis calismaktı, ben de yuvamin cevresinde kalmaya karar verdim. Onceden iznimi aldigim kule, piste dokunup dokunup tekrar havalandikca bozuk plak gibi ayni inis iznini tekrar tekrar verip duruyor, bir yandan da cogu is jeti olan diger ucaklarin da kalkis-inislerini yonetiyordu. Bir ara, kulenin buyuk bir jetin Melbourne'e inecegini, bu yuzden her iki paralel pistin de kisa bir sureligine kapanacagini soyledigini duydum. Kule, bolgesindeki son is jetlerini de indirdi, o sirada ruzgaralti bacaginda, yani pistin 1 mil yaninda paralel olarak ucmakta olan bendenizeyse "sagdan 360 atma" talimati verdi. "Bir sonraki ikaza kadar" bulundugum pozisyonda kalmam istendigi icin basladim agirdan donmeye.

O sirada buyuk kusun isiklarini uzaktan gordum. Su anda tam olarak hatirlayamiyorum ama kule'nin soyledigine gore ya C-17, ya da C-5 Galaxy tipi olan devasa ucagin iniste yaratacagi kuyruk turbulansi o kadar fazlaymis ki, sagli sollu her iki pistin de birkac dakikaligina kapatilmasi gerekliymis. Normalde orta buyuklukte yolcu ucaklariyla, hatta buyuk boy 747'lerle bile yanyana paralel piste inis yapabildigimizi dusununce, acikcasi birazdan inisini seyredecegim ucagi merak etmistim.

1000 feet yukseklikte pist yanindaki donen locama kurulmus gun batimina karsi havada agir agir daireler cizerken en sonunda sisman kadin sahneye cikti. Dort motorlu gri jeti inis sirasinda tepeden izlemek keyifli oluyormus. Yaklasma hizinin 90 knot gibi dusuk bir surat oldugunu simdi ogrendigim dev ucagin piste doğru süzülüşünü ustten ve profilden seyrederken, bir yandan da yanımda bir kamera olmadığına inceden hayıflandım...

Gosterinin finali ise kuledeki amcamin kart sesiyle geldi: "FIT 2X, sen hala donuyor musun??"

***

Friday, February 21, 2014

Havalimanı Ahâlisine Sabah Eğlencesi!

Güleyim mi, ağlayayım mı, bilmiyorum...

Hareketli bir sabahın ardından Hamburg uçağının kokpitinde kaptanımla hazırlığımızı tamamlamış durumdayız, motor çalıştırma için izin bekliyoruz. Yolcuya kalkış öncesi anons yapma sırası bende (kaptan yabancı olduğu için onun sırası da kaçınılmaz olarak yine bendenizde). Anonsumu, bir dakika önce radyodan uçuş rotamızın onayını (ATC clearance) aldığım için halen kafamda duran kulaklıkla yapayım dedim, demez olaymışım.

Uçakta herşeyin yedeği olur ya, radyodan konuşmak ve kabin içi haberleşme için de birden çok yöntem var: kulaklıkla konuşmak istiyorsanız iki farklı düğmeyle bu işi yapabilecekken, kabin içi anons için dört farklı yöntem her iki pilotun da emrine âmâde, beklerler.

Öte yandan, kalabalık aşçı yemeği yakar derler. Bu yöntemlerin bazıları hem radyo haberleşmesi, hem de anonsta kullanılıyor. Zîra ben tek kaşım havada, buğulu gözlerle kokpit penceresinden uzaklara bakarak yolcuya sabah anonsumu döktürürken kaptanımın uyarısıyla sözüm yarıda kesildi. İçimden dualar ederek radyo paneline bakınca acı gerçeği gördüm ve balon gibi söndüm: anonsu yolcu yerine daha geniş bir kitleye yapmışım! Sesim yanlış butona basmam yüzünden Atatürk Havalimanı'nın yer kontrol frekansına giderek beni o sırada frekansı dinleyen ne kadar pilot ve kontrolör varsa hepsine günün eğlencesi haline getirmiş.

Ellili yaşlarında olan kaptanımın uluslararası tecrübeye dayanarak söylediği söz karşısında ister istemez benim de yüzüm güldü: "aramıza hoş geldin!"

***

Tuesday, February 18, 2014

Paris'i Gezemeyişimin Kısa Hikayesi

Gecen hafta Paris'e gittim, gezemeden geldim! 16 saatlik yatı yapacagımı uçuş programımda görünce, varış saatimizin akşamüstü olmasına bile sevinmiştim halbuki...


Paris'e varışım profesyonel açıdan umut vericiydi: hoşsohbet bir kaptanla yaptığım keyifli uçuşun ardından Charles de Gaule'ün pistine güzelce konup, labirentvari taksi yollarından sorunsuzca geçerek körüğümüze vardık ve uçağımızı bir sonraki ekibe teslim ederek otelimizin yolunu tuttuk. Gider gitmez, yatılarda adet haline getirdiğim resepsiyonla sosyalleşme törenimi tamamlayıp odama geçtim. Ekibin kalanı oda anahtarı, internet şifresi gibi konuları otel görevlileriyle konuşurken arkalarından zürafa gibi boynunu uzatıp konuşulanları duymaya çalışan bendenize nazikçe yardım teklif eden şirin resepsiyonist, törenimin onur konuğu oldu. Sayesinde, gece saat dörtten beri ayakta olan bedenimi, yorgun olmadığına inandırmaya çalışarak odama doğru taşırken, en azından cebimde bir harita, kafamda da kabaca bir gezi planı vardı: Şirin Fransız resepsiyonist birkaç saatlik hızlandırılmış Paris gezim için bazı ipuçlarını üzerine işaretlemişti bile...

Her ne kadar odama varır varmaz duştu, üst-baş değiştirmeydi derken yarım saat oyalandığım odadan çıkmama ilk darbeyi dışarıdaki gri bulutlar ve sert esen rüzgar vurduysa da, dünya gözüyle bir Paris görmeye yine de azimliydim. Gelin görün ki masanın başına oturup, kısacık gezi planımı ve fotoğraf makinemi hazırlarken gözlerimin kapanmasına engel olamadım. Çıkmadan önce bir saatçik kestirme niyetiyle uzandığım yatakta gözümü ilk araladığımda gece yarısı olmuş, ikincisindeyse kalkıp giyinme saati gelmişti. Paris'i ilk ziyaretimin turistik ayağı da böylece tasarıdan öteye gidememiş oldu.