Thursday, October 17, 2013

Ne Kadar Dinleniyoruz, Ne Kadar Çalışıyoruz?

İlk kez bir istek parça çalıyorum, çok heyecanlıyım...

Eksik olmasın, geçen yazıya yorum yapan bir okuyucu dostum uçuş saatlerinin ne ölçüde yoğun olduğunu sormuştu. Haklı olarak bu yoğunluğun uçuş emniyetini etkileyebilmesi konusundaki endişesini de dile getirmişti. Balık hafızalı bendeniz de yeniden kitabı açıp tazeleme yapma şansı buldum bu sayede.

Soruyu özet olarak yanıtlamak gerekirse: hayır, her zaman aynı yoğunlukta uçmuyoruz. Örneğin, geçen gün beş bacak ve bir yatı yaparak uzun bir görev süresi tamamlamıştım. Ardından bir gün izin ve iki sabah kısa uçuş yaptım. İki gün dinlenmenin ardından da yarın sabah kısa bir git-gel görevim var.

Havayolu şirketleri ICAO'nun kurallarını uygulamak zorundalar. Temel olarak, ingilizcede "fatigue" denilen yorgunluk istatistiklerine ve fizyolojik faktörlere göre hazırlanan haftalık, aylık, üç aylık ve yıllık uçuş ve görev saati sınırlamaları var. Havayolu şirketleri bunlardan daha "kötü" şartlarda pilotlarını uçmaya zorlayamazlar, dahası uçuş süresi fazla şekilde bir müfettişe yakalanan bir pilot şahsi olarak da lisans kaybına kadar giden yaptırımlara maruz kalabilir. Öte yandan, şirketler isterlerse bu sınırlardan daha "iyi" şartlarda uçuş süreleriyle pilotlarını uçurabilirler.

Limitlerde temel mantık, örneğin günlük limitin sınırında uçan bir pilotun, haftanın tüm çalışma günlerinde bu şekilde zorlanamaması. Bu da, haftalık limitin, haftada 6 gün uçan bir pilotun günlük limiti çarpı 6'dan daha az bir sayıya ayarlanmış olmasıyla sağlanıyor. Aynı şekilde, haftalık limitlerini tam dolduran pilot, bir ayın dört haftasında da aynı şeyi yapmaya zorlanırsa, bu sefer aylık limiti aşmış oluyor.

Örneğin, haftalık uçuş saati sınırı 36'ysa, aylık limit 110, üç aylık 300; yıllık uçuş saati limitiyse 1000 saat olarak belirlenmiş. Yani her hafta 36 saat uçan bir pilotun normalde bir ayda 144 saat uçması gerekir, ama 110 saat olan aylık limit buna izin vermiyor. Benzer şekilde, 11 ile 20 saat arasında değişen (ki bunlar uçulan saatler, uçaktaki ekip sayısı, uzun-orta menzil farkları gibi faktörlere göre değişirler) günlük uçuş saatleri de her seferinde günlük limitte uçulduğunda haftalık limiti aşacaklarından, bazı günler kısa süreli olmak zorundadırlar. Tabii dinlenme ve izin süreleri de bu mantığa uygun şekilde düzenlenir. Kabaca haftada bir gün olan dinlenme süreleri, aylık 7 gün (2+2+1+1+1 gün olacak şekilde) olan minimum dinlenme süresi sınırlaması nedeniyle bazı haftalarda birden fazla güne çıkar.

Mesele kabaca bundan ibaret. Normalde tüm bu uçuş ve dinlenme saatleri havayolu şirketlerinin uçuş planlama departmanları tarafından ayarlanırlar; ama sorumluluğun bir çok başka durumda olduğu gibi bu konuda da doğrudan kendi omuzlarında olan pilotlar, yarım saatin bile yasal olarak önemi olan uçuş saatlerini, limitleri aşmamak için kendileri de takip ederler.


Uçuş ekiplerinin hazırlık yaptığı yerlere giden koridorları biraz karınca yuvasına benzetiyorum ister istemez. Pilotu hostesi, genci yaşlısı uçucular, yuvalarına girip çıkan karıncalar gibi karşılıklı geçip dururlarken çoğunlukla iki söz ederler: gidenler gelenlere "iyi uçuşlar", gelenler gidenlere "iyi istirahatler" der. Bazan arabada unuttuğunuz şapkanızı almaya giderken birilerinin size yanlış selamı verdiği de olmuyor değil tabii...

Her neyse, herkese iyi... bakın bilemedim şimdi ne diyeceğimi. En iyisi "iyi geceler" diyeyim bu seferlik.

***

Sunday, October 13, 2013

Hoşgeldin Partisi!

Ne gündü be!.. Daha doğrusu ne mesaiydi! Otuzaltı saate yakın zamanda beş bacak uçuş, bir gece yatısı (ki en dinlendirici kısmı buydu), bir de benim "çanta olmak" dediğim bir bacaklık pas uçuş... Çömezken epey yumuşak davranıyorlarmış bizim planlamacılar bize anlaşılan. Sınavı geçtim ya, gecikmeden "gerçek uçuş dünyasına hoşgeldiniz" partisine derhal davetiyeyi gönderdiler (bkz. "reddedemeyeceğim bir teklif"!).

Adana, Konya, İstanbul; oradan da Budapeşte'ye gidip gelerek sağ salim tamamladık kaptanımla mesaimizi. Bu arada biz iki ayrı uçuş ekibini taşırken bir ekip de Budapeşte öncesi bizi taşıdı; bu uçuşların arasında iki tane de farklı kabin ekibiyle çalıştık. E bu curcuna içinde tanıdık çıkmaz mı? En yakın pilot arkadaşlarımdan biri getirdi bizi kaptanıyla Konya'dan İstanbul'a; maalesef jump seat'inde yeni olduğunu tahmin ettiğim başka bir arkadaş olduğu için kendisine fazla salça olamadım. Ne yapalım, bir dahaki sefere...

Dolayısıyla şu anda gözlerim kapanıyor... kapanıyor... kapa... zzzZZZZ... HORRRRRZZZZZ!!!(*)







(*) Doruk, kalk da yerine yat! 8P