Saturday, May 4, 2013

No Reverse, No Brake!

Dün "bizbize" bir gün geçirdik: dokuz kişi Samsun'a iniş-kalkış yapmaya gittik. Çok da keyifli geçti. Şöyle ki:

Samsun Çarşamba Havalimanı, uçağımıza
yemek molası. Kaptanımızdan izin
çıkmayınca merdivenden aşağı
inemedik 8(
Feeling Good by Muse on Grooveshark

Şirketimizin eğitim amacıyla bize tahsis ettiği Airbus 319 tipi uçağımız, alışık olduğundan çok daha az yükle havalandı dün. Sabah saatlerinde İstanbul'dan Samsun'a doğru yol alırken taşıdığı tek yük, aralarında naçizane benim de bulunduğum ikinci pilot adayı ve öğretmen kaptanlarımızdan oluşan 9 kişilik mürettebat ve tanklarındaki 17 ton civarındaki yakıtıydı.

Uçağımız her zamankinin aksine boştu, çünkü bu seferki görevi 2. pilot adaylarının son eğitim aşaması olan "iniş-kalkış" eğitiminde pabuç eskitmekti! Zîra bir saatlik yolculuğun ardından Çarşamba Havalimanı'na vardığında ilk aday arkadaşımız iniş için kokpitteki yerini almış, kaptandan ilk checklist'ini istemişti bile.

İniş-Kalkış

16-17 ay temel eğitimin, yer derslerinin, uçuş sınavlarının ve kırk gün civarında süren tip eğitiminin de ardından yolcu taşıma görevlerine katılmaya başlamadan önceki son aşama, pilot adayının güvenli iniş-kalkış yapabilip yapamadığının test edilmesi. Bu nedenle, tüm havayollarında yapıldığı gibi, bizler de eğitimlerimizi tamamladıktan sonra grup olarak sadece bu iş için tahsis edilen uçağımızla Samsun Çarşamba havalimanına gönderildik. Kuleden alınan izinle birlikte her birimiz en az 6-7 kez iniş-kalkış yapacak şekilde sırayla sağ koltuğa geçtik ve iki öğretmen kaptanımızın gözetiminde "touch and go", yani piste inip tekrar hızlanarak kalkış yaptık. Kaptanlarımız hem bizleri değerlendirdiler ve emniyetli uçtuğumuza olduğumuza emin oldular; hem de tekniğimize son rötuşlarını yaptılar. Kaptanlardan biri gözlemci koltuğunda emniyet pilotu olarak bulunurken diğer kaptanımız da co-pilot'luk ve değerlendirme işlerini üstlendi, ayrıca gerektiğinde kontrollere müdahale etmek için hazır bekledi.

Kendin Pişir Kendin Ye!
Koca uçak bize kaldı. 319 deyip geçmeyin,
hâlâ 119 boş koltuk var!
Altı öğrenci, adam başı kırkbeşer dakikayla birer saat arasında uçuş süresi, birer saat gidiş-geliş, Samsun'da yakıt alma derken sabahtan akşama kadar uçağın içinde günü geçirmişiz. Bir arkadaşımın deyimiyle "bu vücut da su yakmıyor" hani! Yemek molasına da ihtiyaç var. Acemîlik işte; uçağa binerken dışarıda gördüğüm koskoca catering (yemek) kamyonunun neden sadece dokuz kişi için uçağa yanaşmış olduğuna bir anlam verememiştim, alt tarafı birkaç sandviç koyacaklar, diye düşünüyordum. Meğer şirketim boğazımızı da düşünmüş; bize sandviçlerimizin yanında tam tabldot ve içecekler de göndermiş. Tabii dedim ya, uçakta pilottan başka kimse yok; bu durumda iş başa düştü. Kabin memurlarımızın neler çektiğini bu vesîleyle birinci elden tecrübe etme şansı bulduk hepimiz. Ne yalan söyleyeyim, zaman zaman galley'deki fırında yemeğimi ısıtıp elimi yakmadan tepsime koyup içeceğimle birlikte oturduğum yere kadar taşımak,  simulatörde yaşadığımız motor yangınlarını söndürüp tek motorla iniş yapmaktan daha zor geldi. Özellikle de bunu yaparken uçağın yerden ancak 500 metre yüksekte, benim gibi yeni başlayan bir arkadaşımın manuel kontrolünde pist çevresinde dönmekte olduğunu bilince insanın eli daha bir ayağına dolaşıyor. Aynı nedenledir ki, inişe otuz saniye kala kokpitten gelen "five hundred!" sesine galley'de ayakta yakalanıp elindeki portakal suyu şişesini önde oturana pas atıp en yakındaki boş koltuğa kendini atmalar gün içinde yaşadığımız görüntülerden oldu. Bunun tuvaletteki örneklerindense bahsetmek istemem!

İndikten sonra herkeste bir yorgunluk vardıysa da, yüzler yine de gülüyordu. Bendeyse bu görüntüye ek olarak biraz da mahmurluk olduğunu itiraf edeyim. Çalışmada ikinci olduğum için uçakta birkaç saat boş zamanım kaldı. Görevimi bitirip sıramı savdıktan ve kokpitten şutlanıp arka tarafta yerimi aldıktan sonra... pek sevgili pilot arkadaşlarımla sosyalleşmek, fotoğraf çekilmek gibi önemli kişisel görevlerimi de tamamlayınca biraz yorgun düşmüşüm, gözlerim bir yarım saatliğine kapanıvermiş. Aslında bunun da o sırada iniş yapmakta olan diğer arkadaşım için küçük bir "yolcu gözüyle test" olduğunu düşünüyorum ki kendisi inişleri boyunca beni hiç uyandırmadığı için bu testten de geçmiş oldu!

Simulatöre Saygı!

Bu arada, simulatör denen makinelere olan saygım da bu uçuş sonrasında hepten arttı. Diğer arkadaşlarımda da gözlemlediğim uçağa âşinâlık, hayatımda ilk kez kontrollerine manuel olarak geçtiğim bu gerçek yolcu uçağında bende de vardı. Daha ilk inişimde simulatörde öğrendiklerim devreye girip beni pistin üzerine kuş gibi kondurunca şaşırmadım desem yalan olur. Aşırı konsantrasyonumu normale döndüren ilk uyaransa, bir yandan omzuma patlatan kaptanımın "aferin"'i oldu. Hatalarımı çok yapıcı şekilde bana hatırlatması ve düzeltmemi sağlaması kendime güvenimin de artmasını sağladı ki bu bence sahiden altın değerinde bir şey.

Güzel bir gün, LIFUS öncesi iyi bir moral kaynağı oldu dün bana. LIFUS şüphesiz yoğun ve zor geçecek; çalışmaya devam...

Not: Uçağımız bizden sonra sapasağlam görevine devam etti 8)

***

Ek: Touch and Go

Normal yolcu uçağı uçuşlarında yapılmayan touch and go manevrası, genelde eğitim uçuşlarında kullanılıyor. Uçağın piste teker koyup ardından durmaksızın gaz açarak hızlanıp tekrar havalanması anlamına gelen bu manevrayı çoğunlukla küçük uçaklarda yapıyoruz. Bugünkü uçuşta ise, aslında bir eğitim uçağı olmayan A319, eğitim amaçlı olarak touch and go manevrasıyla inip kalktı. Bu, tüm havayollarının "base check" eğitimlerinde kullandığı standart bir uygulama. 

Airbus'ta uygulanan touch and go prosedürüyse genel olarak şöyle: 

Normal inişlerde uçağın yavaşlaması için reverser (motorun ters yöne itiş yapması), spoiler'lar (kanat üzeri yavaşlatıcılar) ve otomatik frenler kullanılıyor. Bu tür inişte ise amaç uçağı pist üzerinde yavaşlatmaksızın yeniden hızlanmasını ve pist bitmeden havalanmasını sağlamak; bu yüzden reverser ve frenler bu çalışmada devreye sokulmuyor. Bunun yerine sadece hızı kontrol altına almak için spoiler'lar otomatik olarak açılıyor, ancak co-pilot (eğitimlerde kaptan) tarafından kapatılıyor. Kaptan bunun ardından uçağın flap'larını kalkış konumuna getiriyor, varsa rudder (dümen)'ı sıfırlıyor ve öğrenciye "stand up" ("ayağa kalk" gibi bir anlama geliyor bu söz) komutu veriyor. Komutu duyan öğrenci, iniş sırasında idle (rölanti)'a çektiği gaz kolunu hafifçe ileri itiyor; bu da motorları bir anlamda "teyakkuza" geçiriyor (teknik terimle, "ground idle"'a geçmelerine engel oluyor). Flaplar istenen konuma gelince ise "go" diyerek öğrencinin tam gaz vermesini sağlıyor. Uçak uygun sürate (bu sefer Vrotate değil, Vapp; çünkü uçağımız zaten hızlı gitmekte) ulaşınca verdiği komut ise "rotate", yani "kalk!". Bundan sonrası normal tırmanış uçuş prosedürü.


No comments:

Post a Comment