Saturday, January 26, 2013

Geçtiğimiz iki gündür ilk defa havada mesai yaptım. İlk uçuş görevim sayılan bu uçuşlarda görevim kokpitte "jump seat" adı verilen koltukta oturup, gözlem yapmaktı; bir tür stajdı aslında bu.

İki günde beni yedişer saat havada tutan uçuş görevlerinin ilki Stockholm Arlanda havalimanına gidiş-geliş oldu. Akşamdan uçuş saatini öğrenip, içine sadece pasaport, lisanslarım, defter-kalem ve haritalardan uçuşu takip edebilmek için tabletimi koyduğum küçük bir çanta hazırladım; sonra sabah beşte kalmak için yatağıma uçtum! Havaalanına biraz erken gittim; zaten uçuş ekiplerinin hazırlık yaptığı yeri ve bu arı kovanı gibi yerde onca üniformalı insan arasından kendi ekibimi bulmak yeterince zamanımı alacaktı. Beklediğimden daha kısa sürede ekip odasını bulup yoklamamı yaptırınca, ekibim gelene oradaki arkadaşlarımla sohbet etme şansım oldu. Benim gibi gözlem görevine gelmiş sınıf arkadaşlarımdan başka, Amerika'da beraber okuduğum, benden önceki gruptan arkadaşlarımla da karşılaştım. Hepsi birer havayolu pilotu olmuştu.

Tuesday, January 22, 2013

The Big Bird

I'm informed that I've been assigned to the Airbus fleet today; my type training will be on A320. A whole new world, a gigantic technology, tons of new stuff to learn, the responsibility of people's lives... and lots of new experiences to share here! I want to succeed; to do well by all this effort.



***

Büyük Kuş

Airbus filosuna katıldığımı öğrendim bugün; tip eğitimim A320 uçağı için olacak. Yepyeni bir dünya; devâsâ bir teknoloji, öğrenilecek tonlarca yeni bilgi, onlarca insanın sorumluluğu... ve de buraya yazacak bir sürü yeni deneyim kapıda bekliyor! Başarılı olmak istiyorum; tüm bunların hakkını vermek.



***

Friday, January 18, 2013

Ejderhanın Peşinden

Tam prosedürlerden, sıkıcı detaylardan bunalmış bir ânımda kitaptan başımı kaldırıp gözlerimi kapattım. Gözümde bir yıl önce tek başıma yaptığım bir uçuş canlandı.

Sakin bir akşamüstü, eğitim aldığımız Florida'nın Melbourne havaalanından kalkıp kuzeye, bir buçuk-iki saatlik mesafedeki Jacksonville havaalanına gitmiştim o gün. Orta büyüklükteki bir meydan olan Jacksonville, terminaline yolcu getiren büyük uçaklarının yanında, trafik müsaitken benim gibi acemî öğrencileri de hava sahasına kabul ediyordu; benimse gittiğim ilk büyük havaalanı burasıydı. Sorunsuz bir uçuşun ardından önce saha kontrole, ardından kule'ye bağlandım. Kule beni pistin 4-5 mil açığından vektörleyerek son yaklaşma hattına çevirmeden önce, benden önce inecek olan diğer uçağa yol vermemi istedi. Ardından ekledi: "trafiğiniz bir A320; onun ardından son yaklaşma (final) bacağına dönün, "2 numara" olarak iniş serbest". Trafiği ararken on mil kadar ilerimde iniş lambalarını yakmış koca yolcu uçağını önce önden gördüm. Ardından topu topu 2-3 mil (4-5 km.) kadar açığımdan mavi-turuncu gövdesiyle geçişini seyrettim. Yeterince uzaklaşınca arkasından ben de dönüp piste hizalandım. 5 mil civarında 2000 feet (yaklaşık 650 m.)'ten piste doğru süzülürken, karşımdaki manzara çok heyecan verici gelmişti: pırıl pırıl bir akşamüstü, bir A320 yolcu uçağını piste doğru alçalırken tepeden seyrediyordum! Koca Airbus zarifçe inişini yaptı ve aynı zerafetle pistten çekilip arkasındaki küçücük uçağa ağırbaşlılıkla yol verdi. Resmini çekememiştim; içimde ukte vardır hâlâ. Yine de bir yanım, o anının kaderinin bana özel kalmak olduğunu söylüyor. Acaba şu anda ona ihanet mi ettim??

***

Burnu kitaplara gömme günleri geri geldi, hem de mutasyona uğramış olarak! Öğrenci pilotluk derslerinin yerini şirket prosedürleri, Piper'ların Cessna'ların yerini yolcu uçakları, PIM'lerin yerini FCOM'lar; günlük güneşlik havalarda VFR uçmanın yeriniyse simulatörlerde teori-yoğun IFR uçuşları alıyor. Daha az uçmak; daha çok teori, daha çok prosedür, daha çok detay var önümdeki aylarda. Bütün bunlar boşuna olmayacak zîra. Kim bilir o gün önümden inen o heybetli yolcu uçağı, masallarda ders veren bilge ejderhalar misali, bana bu günlerin bir anlamı olduğunu anlatmak istemiştir. Çok mu hayalperestim, bilemiyorum. Neyse, derse devam...


Saturday, January 5, 2013

Kısa Kısa...

İki tane güzel, temiz uçuşun ardından ne yazık ki DA-42'yle vedalaştım. Tip beklerken bir de ara simulatör uçtum, ki hayatımda ilk kez bir jet uçağı simulatörüyle çalışma şansını bulmuş oldum.

Diamond

Difference ve Checkride uçuşlarımı uçuş eğitmeni gözetiminde yaptığım DA-42, keyifli ve konforlu bir uçak gerçekten. Alışık olduğum çift tutacaklı lövyeden (yoke) "stick" denilen kumanda koluna adapte olmak da sandığımdan kolay oluyormuş. Yarım bubble canopy'si, yani kokpitin üstüne doğru kapatılan tek parça yuvarlak cam tavanı sayesinde görüş alanı oldukça genişliyor ve ferahlıyor; Seminole'dan sonra bu da epey eğlenceli oldu. Ayrıca inişlerde de çok uysal bir karakteri var bence bu uçağın, doğru hızla yaklaşınca neredeyse hiç hissettirmeden tekerlerini piste koyuveriyor.

Uçuşlarımın ilki, diğerine alıştırma niteliğinde olsa da, aslında yapılan çalışmalar aynıydı. Yaptıklarımız kalkış, manevra sahasına gidip temel manevraları ve uçak kontrolününün çalışılması; ardından Çorlu havaalanı (LTBU) üzerine kuleyle bağlantılı olarak gelip bekleme (hold) ve yaklaşma (approach), sonra da touch'n go (piste değip durmadan tekrar kalkma) çalışması yapmaktan ibaret oldu. Tek bir farkla: sınav uçuşumda VFR, yani görerek kalkış yerine Çorlu 5 pistinden VOR/DME yaklaşmasının pas geçme (missed approach) prosedürüyle kalkıp, ardından bekleme ve yaklaşma yaptıktan sonra manevra sahasına gittik.

Pas Geçmek

Yaklaşma kartının üst yarısı. Kesikli çizgiler pas geçme
prosedürünü görsel olarak, üst kısım da yazılı olarak
açıklıyor. Alt kısımda bir de özetlenmiş bölüm var.
"Pas geçmek", başta yolcu uçakları olmak üzere, görüşün az olduğu havalarda uçan tüm uçaklar için geçerli olan özel prosedürlere bağlıdır. Pas Geçme Prosedürleri (Missed Approach Procedures) adı verilen bu uçuş talimatnameleri, her havaalanının her pisti için (ve hattâ bu pistlerin her bir farklı yaklaşma prosedürü için!) ayrı ayrı, özet bilgiler olarak pilotların elinde mevcuttur. Örneğin Çorlu'nun resimdeki yaklaşma kartında (approach plate) pas geçen uçağın önce pist yönünde 2000 feet'e tırmanması, sonra sağdan dönerek 3000 feet'e kadar tırmanmaya devam etmesi ve VOR sinyal istasyonu üzerinde bekleme manevrasına başlaması gerektiği yazılı. "Pas geçiyorum" diyen pilot bunu (başta güvenlik nedeniyle) uçmakta zorunlu olduğu için kule de aynı zamanda pilotun pas geçerken ne tarafa döneceğini ve hangi yüksekliğe çıkacağını bilerek, trafiği ona göre yönlendirebilir. Zira ben de sınav uçuşumdaki kalkışı, dışarıyı görmediğim farz edilerek bu prosedürü izleyerek, yani sırayı tersten giderek yaptım. İki buçuk aylık paslanmanın ardından, yaptığım en iyi aletli uçuş olmadı; ama hocamın da sabır ve anlayışıyla üzerime düşeni yine de yerine getirebildim.

Yaklaşmalar, pas geçmeler, beklemeler... bu konular aslında aletli (instrument) uçuş konusu altında bir çok detay ve teori içeriyorlar. İlerleyen zamanlarda bu konularda da naçizane öğrenebildiklerimi parça parça paylaşmak istiyorum.

İlk Simulatör Deneyimim...

... kanlı olmadı; zîra iki go-around'un (bir tür başka pas geçiş) ardından üçüncüsünde uçağı çakılmadan piste koyup durdurabildim. Buna "iniş yaptım" dememeyi tercih ediyorum, ayrı konu.

Hocamızın yalancısıyım; bu tür bir performans şu aşamada normalmiş. Zîra temel amacı yalnızca jet uçağına bir ön alıştırma olan bu simulatör dersinde ilk giren herkes, pervanelilerden çok daha hızlı uçan bu uçakların kontrollerine alışmak için zamana ve eğitime ihtiyaç duyuyormuş.

FNPT(*) adı verilen bu makineler; genel olarak "simulatör" denilen uçuş eğitim makinelerinin bir türü. Tip eğitimlerinde kullanılanlar kadar gelişmiş olmasa da, bizim çalıştığımız bu makine bir jet yolcu uçağı kokpitinin temel özelliklerini taşıyan, oldukça detaylı bir cihazdı. Kokpiti hareketsiz de olsa, kendimi yolcu uçağı uçuruyormuşum gibi hissettim bu ortamda.

Yine de söylediğim gibi, o dersi yapmamızdaki esas amaç, bizlere jet uçağı kullanımına dair genel bir bakış kazandırmak ve daha çok aletli uçuş prosedürleri için hızlı bir tekrar yapmaktı. Kalkış ve iniş çalışmalarının haricinde, sadece radyo alıcılarımızı ve duruma göre otomatik pilotumuzu kullanarak yol kesiş ve takipleri (radial interception and tracking), belli bir mesafeyi sabit tutarak havada yay çizmek (dme arc) ve tabii ki çeşitli pistlere yaklaşma yapmaktı uyguladıklarımız. Dersin başında hocamızın yaptığı bir teorik tekrarın ardından bir yandan koskoca (!) yolcu uçağına kumanda etmek, bir yandan hocanın talimatlarını dinleyip hesaplama yapıp doğru yönlere uçmaya çalışmak ilk gün için kolay olmadı; ama gerek diğer arkadaşlarımı gözlemleyip gerek kendim sağ koltukta ter dökerken ilginç bir tatmin duygusu da hissettim nedense. Eve dönünce çaresiz aylardır kutusundan çıkarmadığım joystick'imi kurup Rod Machado'nun talimatlarını dinlemeye başladım. Sanal havacılıktan pek haz edememek bazan bu işte fazla büyük bir lüks haline geliyor galiba.

(*) FNPT - Flight and Navigation Procedures Trainer

***