Thursday, June 12, 2014

Nasıl Görülüyoruz?

Evet, kocaman ve genellikle bembeyazız, ama yerden 45000 feet'lere, 300 NM'lere kadar mesafelerden onlarcamızı takip edebilmek için yanılmıyorsam kartal gibi gözler bile yetersiz kalacaktır.

El oğlu bu yüzden "RADAR" cihazlarını geliştirmiş ve sivil havacılığın kullanımına sunmuş. Adını "Radio Detection And Ranging", yani radyo dalgaları kullanılarak cisimlerin tesbiti ve
mesafelerinin ölçümü anlamına gelen kelimelerin kısaltılmasından RADAR, hava trafik kontrolünün en önemli araçlarından biri. (*)

Konu boyumu aşmadan ve iç bayıcı hale gelmeden önce sadede döneyim: yerdeki trafik polislerimiz bizi nasıl görüyorlar?

Cismen ve İsmen

Sivil havacılıkta, hava trafik kontrolörleri hava trafiğini kontol etmek için temelde iki tür RADAR kullanırlar: Birincil ve İkincil RADAR'lar (Primary and Secondary RADAR).

Birincil RADAR, uçağımızı sadece bir cisim olarak görür. Etrafa saçıp durduğu radyo sinyalleri uçan bir cisme çarpıp kendisine geri geldiğinde o cismi algılar. Aslında cismin şekli ve özellikleri hakkında en ufak bir fikri yoktur bu arkadaşın; yeterince büyük bir kuş sürüsü de pekala bir uçak gibi algılanabilir birincil RADAR tarafından. Kendimce pek isminin hakkını vermediğini düşünsem de birincil RADAR'lar halen hava trafik kontrolörleri tarafından ikincil RADAR'larla birlikte aktif şekilde kullanılıyor.

Secondary, yani ikincil RADAR'larsa birincilerden daha akıllılar; ayrıca iyi birer takım oyuncusudur kendileri. Uçaklarda bulunan "transponder"'lar aracılığıyla metal kuşlarımızdan doğrudan çağrı adı, irtifa, yön, sürat gibi bilgiler alır ve bunu ekranlarında kullanıcıları için görüntülerler. Transponder'lar, yani uçakların ikincil RADAR'lara bilgi gönderen aygıtları, temelde ikincil RADAR'ların algılayabileceği türdeki sinyalleri düzenli aralıklarla yayınlamaya yararlar.
Her uçağın transponder'ı dört haneli birer kod taşır; bu sayede RADAR tarafından diğerlerinden ayırt edilebilir. Kodlar kalkış öncesinde ya da ilgili RADAR'ın sahasında gerek görülen herhangi bir zamanda telsizden hava trafik kontrolörlerince pilotlara bildirilir.

Uçakların transponder'larıyla gönderdikleri sinyallere havacılıkta "squawk" deniyor. Bu ismi neden tercih etmişler bilmem, ama "squawk" ingilizcede "ciyaklamak" anlamına geliyor. Yorumsuz...


***



(*) Tabii belirtmekte yarar var, dünyanın bir çok yerinde radarı bulunmayan havaalanları ve radar kontrolü altında olmayan hava trafik sahaları mevcut. Böyle yerlerde trafik uçakların telsiz üzerinden verdikleri pozisyon raporları kullanılarak saglanır.

Monday, June 9, 2014

Tatil!

Florida'yı saymayın, sahiden tatilden çok iş gezisiydi o...

Epey uzun zamandır tatil yapmıyordum; sağ olsun dalgıç bir arkadaşım geçtiğimiz haftasonu Ayvalık'a yapacakları dalış turuna katılmam için beni kandırdı da beyaz peynir rengine çalan cildim biraz güneş görmüş oldu (*).

Böylece, "discovery" dedikleri birkaç dalış yaparak, havacılık camiasında da oldukça moda olan sualtı dalış keyfini ben de ucundan tatmış oldum. Discovery dalışı dedikleri şey, ders vs. almadan önce, tamamen tanıtım amaçlı bir aktiviteymiş. E haliyle benim dalış da, biri beni Ayvalık'a sürükleyen arkadaş olmak üzere enseme yapışmış iki asistan dalgıç tarafından suyun altında "gezdirilmek" şeklinde oldu. Koruyucu meleklerimin verdiği güven sayesinde, gezdirilmek bile tadından yenmeyecek kadar zevkli geçti. İki günde üç kez yarımşar saat bu zevki yaşama şansı buldum bu şekilde.

Güzel Cunda'dan...
Yahu zaman ne biçim geçiyor be! Ayvalık'a, hele bir akşam grupça "ayran-balık" yapmaya gittiğimiz Cunda'ya uğramayalı sağlam 10-15 yıl olmuş; gidince fark ettim. Gerçi, geçerse geçsin! 25-26 kişilik, her yaştan, her meslekten dalış gönüllüsüyle birlikte düz sıra sığamayıp uçlarını kıvırarak "u" şekline getirdiğimiz yemek masasındayken sadece bir hobi değil, yeni ve sahiden çok ilginç dostlar edinmekte olduğumu gördüm. Neşem yerine geldi ya, varsın yıllar geçmiş olsun...

Tecrübeli pilotlardan sık sık duyduğum bir şey, bizim işimizde hobi sahibi olmanın çok çok önemli olduğu. Söylenene göre yoğun pilotluk yaşamından emekli olunca çoğu kişinin yaşadığı ruhsal boşluğa, çöküşe karşı en iyi ilaç buymuş. Belli mi olur, bakarsınız ben de bu dalış işine devam eder, amatör bir dalgıç olurum bir yandan işimi yaparken 8)



(*) Gördü de ne oldu, ıstakoza döndük geldik!

***


Solda: Yanlış işaret: Dalgıçların yaptığı "ok" bizimkinden farklıymış. Ben kendimce
"herşey yolunda" demeye çalışırken aslında sadece "yukarı çıkalım" demişim!

Sağ-üstte: Pek bir ciddîyim; vallahi hata affetmem!

Sağ-altta: "Şimdi sol elinle şunları tutacaksın, sağ elinle de regülatörünü ve maskeni."
İleri doğru kocaman bir adım atacakmışım ve ploooşşş!!! Sudayım...

Üç maymun: Bendeniz, Michelle ve Atom Karınca!

Dönüş yolunda minibüste uyumaya çalışırken bir ara Burhaniye'de ışıklarda durduk.
Sağıma bakınca bakın ne gördüm. İlk kez motorları kanatlarına bağlı olmayan bir
çift motorluyla karşılaşmış oldum. Cahillik işte!



1 no.lu koruyucu melek: Nükleer enerjiyle çalıştığından
şüphelendiğim, atom karıncamız Filiz.
Kendisi başıma bu Ayvalık işini saran arkadaşımızdır.
Diğer koruyucu meleğimizin adı Yusuf. Kendisinin
 resimlerine (ve benim var olduğuna rivayet edilen
bir adet sualtı resmime) halen ulaşılmaya çalışılıyor.
Ve deee...

Sualtında Doruk bebeğin bakıcılığını üstlenen ekip 8)
Huzurlarınızda dalış okulunun asistan dalgıçları, koruyucu meleklerim
Yusuf ve biyonik Filiz. Kendilerine mutluluklar... öhhö!.. yani

başarılar diliyorum ;)

Bu da dalış sonrası yağmur sefası.
Soldan sağa Filiz, Volkan, bendeniz, önde şu anda ismini

hatırlayamadığım genç arkadaşımız ve
en sağda dalış okulunun sahibi Savaş hocamız.